16 Şubat 2016 Salı







Tuba Korkmaz



Çanakkale'de kazandığım dostlarımdan biridir Tuba Korkmaz. Derslerine katılmıştım. Tanışıklığımız dostluğa dönüştü. Benim için dost ,zaman mekan kavramı olmayan gördüğün an, sesini duyduğun kaldığın yerden devam eden , sitem olmayan , sevgi dolu iletişimdir. İşte öyle bir dosttur Tuba. Kendisin evimiz için yaptığı  seramik çalışması benim için muhteşem değerlidir.

Ankara'da sergi açacağını duyduğumda çok sevinmiştim. 13 Şubat da Galeri Foyart 'daki açılışına davet etti.
ve eski dostlar buluştuk. Her zaman ki gibi harika çalışmalar yapmıştı. Kendisini tebrik ediyorum.
Güzel kızı ile  mutlu başarılı sağlıklı  bir hayat diliyorum.


Galeri Foyart 'dan aldığım yorumlar

Tuba Korkmaz
Tuba Korkmaz’ın resim ve heykellerinde okunan manâ görünmez bir göbek bağının varlığını imler. Kendine ve kendinden olana bağlılık/bağımlılık türlü yollarla 12 resim ve 12 heykelde var olur.  Doğum anı öncesi ve sonrasında başlayan diyalog,  varoluşsal bir icrayla sürmektedir. Dünün içinden geçen şimdi, geleceğin belirsizliğinde saydam bir kanıta dönüşür. Bebek heykelleri geçmişten bir elçi, gelecekten habercidir. Şimdi taçlanma sırası onlardadır. Korkmaz, altınla kutsar/kutsanır. Yazılar ve resimler olan bitenin güncesidir adeta. Okunmaz yazılar görünmez olan bağın hikayesini anlatır. Hakikatin içinden geçen nefes, benzersiz olana can verir ve bu can yeryüzünün tüm hikayesinde yaşamaktadır. NAZLI PEKTAŞ
 



Ferhad ile Şirin     Sergisinin teması

Gelelim “Ferhâd ile Şirin” in mitsel öyküsüne.
Ferhâd, bir erkek ismi olarak kullanıldığı hâlde, bu mitsel öyküde özgün bir deyim niteliğindedir.
Şimdi bu deyimi “Fer-Hâd” diye çözümleyerek işe başlayalım.
Tasavvûfta “Fer” deyimi, “Asl” ile birlikte “Asl-Fer” kavram çifti olarak kullanılır.
Fer, Asl’ın belirmedeki sonucu, zuhûr kaydının nihâyetinde büründüğü mâhiyyettir.
Asl’ı Varlık (Vücûd) olarak alırsak; Fer, varoluş (mevcûd) anlamına gelir. “Hadd” ise hudûd çizmek, sınırlamak anlamındadır. “Hadd”, Varlık düzeyini bildirir. Bu bağlamda zevkî olarak, “Ferhâd” Varlığın (Asl), varoluştaki (mevcûd) son hudûdu, yâni insanı simgeler.
Vücûd’dan mevcûd’a gelip “Ferhâd” olan insan, Asl’ından fâriğ olmuş, Asl’ıyla arasına mevcûd’un perdesi girmiştir. Ayrılık hasretiyle Asl’ını aramaya koyulmuştur. Mevcûdiyet perdesi son kertesine (Sitre-tül Müntehâ) kadar kalkmazsa, kişi Asl’ına kavuşamaz.
Varlık dağını delmek gerekir. Ferhâd’ın kendi mevcûdiyeti kendine perdedir.
….
İşte, Ferhâd’ın, vâdesi geldiğinde, benlik dağını aşk-ateşi ile delmesi tahakkuk etmiştir. Ferhâd, “haddad”, yâni demircidir de.
Benlik dağını delip Şirin (sevimli) olan Asl’ına kavuşan Ferhâd, aşk ateşiyle canını verip “Ferhât’a yâni Sevinç’e dönüşür.
…..
Ferhâd ile Şirin ve bilinen bütün âşıkların ölmeyeceğini söyleyenler neyi anlatıyorlar?
Öyleyse ölüm, varlık perdesinde yaşayanlar için mi?
….
Demek ki, ölümün sırrını bilmek için âşk ateşine yanmalı, yokluğa ermeli!
Metin Bobaroğlu
SİMGESEL DÜŞÜNME, Anadolu Aydınlanma Vakfı Yay. Mayıs 2012, sy:188




Alıntılar http://www.foyart.com.tr/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder